Dr. Gülay Ertürk
Active Veteriner Sağlık Merkezi, Ankara
( Yayınlanan yazıların telif hakkı Dr.Gülay Ertürk'e aittir. Kaynak gösterilerek paylaşılabilir..)
( Yayınlanan yazıların telif hakkı Dr.Gülay Ertürk'e aittir. Kaynak gösterilerek paylaşılabilir..)
Hayvanların kan grupları var mıdır?Hayvanlara da kan nakli yapılır mı?Merak ettiyseniz başlayalım.
HAYVANLARIN KAN GRUPLARI
Çeşitli kan kayıplarında yaşam kurtarıcı
olarak, canlıya kan verilmesi ya da bazı olaylarda tüm kanın değiştirilmesi
gerekmektedir. Böyle durumlarda, gelişigüzel yapılan kan aktarmalarında, bazı
kez hiçbir şey olmadığı halde, bazı kez ölümlerle sonuçlanan belirtiler
görülmüştür. Komplikasyonların nedenleri üzerinde yapılan araştırmalar
sonunda, alyuvarların birbirleriyle birleşerek yığınlar yaparak
çöktükleri(aglütinasyon),ve daha sonra da eridikleri (hemoliz) açıklanmıştır.
Aglütinasyon olayının alyuvarların üzerinde bulunan antijen ( reseptör ) ve
plazmada bulunan antikor faktörlerinden ileri geldiği saptanmıştır.
İnsanların kanları taşıdıkları antijenlere göre 4 gruba ayrılır. A,B,AB,O
şeklinde. Ancak kan aktarmalarında reaksiyon oluşmaması için, bu 4 çeşide
yönelik gruplandırma yeterli değildir. Ayrıca Rh faktörü açısından da
değerlendirme yapmak gerekir. İnsanların kanı, bu 4 farklı gruptan başka
kanında Rh faktörü bulanan (Rh pozitif)ve bulunmayan (Rh negatif) şeklinde
ikiye ayrılır.
İnsanlarda, kan grupları ve Rh faktörünün
belirlenmesinde üç adet anti-test serumu kullanılır.
Her hayvan türünde kan grupları farklı
olduğu gibi, hayvanlarda kan grupları faktörlerinin (insanlardaki Rh faktörü
gibi) sayısı da çok fazladır.Örneğin sığırlarda 11 kan grubu, 51 kan grubu
faktörü vardır. Bu, sığırlarda kan gruplarının saptanması için, özel
antikorlu 51 test serumunu gerektirir. Atlarda 19, koyunlarda 6, tavuklarda 7
çeşit kan grubu vardır.
Amerika`da ve Avrupa`da, hayvanların kan
gruplarını belirleme üzerinde çalışan, laboratuvarların sayısı
sınırlıdır.Köpeklerde kan gruplarının belirlenmesine yönelik çalışma ve
yayınlar 1950 lerde başlamıştır. Kan gruplarının ırklara göre dağılımı
çalışmaları halen sürmektedir. Köpeklerde kan grupları İngilizce “Dog
Erythrocyte Antigen” yani “Köpek Eritrosit Antijen”inin kısaltması olan DEA
ile ifade edilmektedir. Köpeklerde transfüzyon açısından önemli olan ve
yüksek antijenik özellik taşıyan gruplar DEA1.1 ve DEA 1.2 faktörleri
açısından pozitif olanlardır. Köpeklerde alyuvarlarında 7 çeşit antijen,
plazmalarında ise 11 çeşit antikor, ve 14 farklı kan grubu faktörü ve 13’ün
üzerinde kan gurubu bildirilmiştir.Kedilerde A,B,AB şeklinde kan grupları
saptanmıştır yani farklı 3 kan grupları vardır. Kedilerin; Avusturya`da %96`sı, İngiltere`de
%97`si, Finlanda`da %100`ü, Fransa`da% 85`i, Almanya`da %94`ü, İtalya`da %
87`si, Hollanda`da% 95`i,İsviçre`de%99`u,Avustralya`da %73`ü, Japonya`da
%89`u ve Amerika`da % 99`u A grubundadır. Irklarda da en çok görülen grup A
şeklindedir. Örneğin Siyam ve Burmese kedilerinin % 100 `ü yapılan
çalışmalarda A grubu olarak belirlenmiştir.Öte yandan; British Shorthair % 58
ile B grubundandır. İran,
İngiliz kısa tüylü, Himalaya gibi bazı önemli ırklar da , daha çok B
grubundalar.
İnsan ve kedinin tersine köpeklerde
genellikle diğer
kan guruplarına karşı klinik olarak önemli doğal antikor yoktur. Bu nedenle
daha önce kan nakli yapılmamış bir köpekte genellikle ilk transfüzyonda
reaksiyon oluşmaz. Ancak uyumsuz transfüzyon yapılmış hayvanda tranfüzyonu takiben
bir kaç gün (4-14) içinde antikorlar oluşabilir. Bu nedenle tekrar yapılan
transfüzyonlar hemolitik reaksiyonlara yol açabilir.
Klinik
kullanımda kan aktarımı;hayvanlarda kan aktarmalarının zorunlu olduğu
durumlarda, alıcı ve vericinin kanlarının birbirine uygunluğunun saptanması
amacıyla çarpraz karşılaştırma deneyi yapılır. Bu deneme, hemoliz ve
aglütinasyon olaylarının kontrolünü sağlayan pratik bir yöntemdir. Fakat
laboratuvar koşullarında yapılacak çalışmalarla kıyaslanırsa, eksik bir
çalışma olarak çok güven verici değildir. Ancak , örneğin kediler için A
grubu insidansının yükseklği düşünülecek olursa kan aktarımının oluşturacağı
riskin azlığı ortaya çıkar. Amerika`daki köpeklerin ise % 60`ı A
grubundandır. Kedilerin
çoğunun kan grubunun A olması uygunsuz kan nakli ihtimalini düşürse de
kedilerde hatalı kan naklinin, yoğun hücre yıkımlarına, hatta ölüme neden
olabileceği göz ardı edilmemelidir.
Kan nakli, her durumda ilk başvurulacak yol değildir. Akut kan
kayıplarında , dolaşım volümünü sağlamak için, plazma ve doku sıvıları
arasındaki dengeyi bozmayan kristaloid solüsyonlar (Laktatlı ringer, izotonik
NaCl gibi serumlar) kullanılabilir.Amaç kanın oksijen taşıma kapasitesini
yerine koymak ise,ya da alyuvarların sayısı oksijen taşıma kapasitesini
sağlayamayacak derecede azalmışsa,(Hemotokrit olarak bilinen eritrosit hacmi
%20`nin altına düşmüşse) o durumda kan aktarımı daha uygun olur. Taze kan, taze
plazma(kanın şekilli elemanları dışında kalan saman rengindeki sıvı kısmı
diğer adıyla kan serumu), ya da donmuş plazma kullanılır. Kan aktarımı vücut
sıcaklığında uygulanır.Kan verici olarak kullanılabilecek hayvanlarda
belli özellikler aranır. Örneğin, köpek 25 kg ve üstünde olmalıdır.
2-8 yaşları arasında olmalıdır. Hemotokrit %40 veya üzerinde olmalıdır.
Düzenli olarak aşılanmış olmalıdır. Klinik olarak sağlıklı olmalıdır. Bir
kerede 20 ml/kg`dan fazla kanı alınmamalıdır. İkinci bir kan alınımı için en
az 3 hafta geçmelidir.Kedi ise, 5-7 kg arasında olmalıdır. 2-8 yaş arasında
olmalıdır. Hemotokrit %38 ve üzerinde olmalıdır. Düzenli olarak aşılanmış ve
klinik olarak herhangi bir hastalığı taşımıyor olmalıdır. 11mg/kg kan en az 3
hafta ara ile genel anestezi altında alınır. Kan gruplarının
uygunluğunu saptamak için prensip olarak vericinin kanında alıcıda
ters etki yaratacak antijenin olup olmadığı saptanır. Alıcının kan
serumu ile vericinin özel işlemden geçirilmiş kan alyuvar süspansiyonu
karşılaştırılır. (eşit miktarlarda)Birkaç dakikalık santrifüj ya da 37
derecede yarım saatlik inkübasyon sonrasında görülen hemoliz ya da
aglütinasyon aradaki geçimsizliği gösterir.Tüpte reaksiyon olmaması ise
uygunluğu gösterir.
Son yıllarda geliştirilen pratik test
kitleriyle köpekler, DEA 1.1 ve DEA 1.2 yönünden pozitif veya negatif olarak
sınıflandırılmaktadır. Ticari olan bu kitlerde yöntem, kan grubu
antijenlerine karşı elde edilmiş monoclonal antikorların test kartı üzerinde
antijenle verdiği reaksiyon temeline dayanmaktadır. Köpeklerde transfüzyon
açısından önemli olan ve yüksek antijenik özellik taşıyan gruplar DEA1.1 ve
DEA 1.2 faktörleri açısından pozitif olanlardır. Bu gruplarla yapılan
transfüzyonlar alıcıda anti-DEA 1.1, 1.2 antikorlarının oluşumuna neden
olabilir. İdeal olan DEA 1.1, DEA 1.2 negatif olan köpeklerin aynı kan
grubuna sahip köpeklerden kan almasıdır. Ancak kan grubu bilinmeyen veya
farklı kan grubuna sahip köpeklere DEA 1 (DEA 1.1, DEA 1.2) negatif kan
verilebilir. DEA 1.1 negatif köpekler DEA 1.1 pozitif ya da grubu bilinmeyen
köpeklere de kan verebilir. DEA 1.1 ve DEA 1.2 negatif köpekler genel verici
(üniversal donör) olarak kabul edilir. Greyhound ırkı köpekler bu özelliğe
sahip köpekler olarak bilinir.
Transfüzyonda en önemli risk akut
hemoliz’dir. Ancak evcil hayvanlarda akut hemoliz seyrek görülen bir
durumdur. Köpeklerde ender olarak görülen bazı doğal antikorlardan dolayı
tekrarlı kan nakli yapmak risklidir. Tekrarlanan kan nakillerinde köpeklerde
en sık rastlanan reaksiyon gecikmiş hemolizdir.Uygun olmayan kan verildiğinde , ilk
uygulamada köpeklerde daha az reaksiyonlar çıkmasına karşın kedilerde ciddi
akut reaksiyonlar gözlenir.Akut- ımmun kan aktarımı reaksiyonları;
hemoblobinemi,hemoglobinüri, lökositozis, eritrofagositozis şeklinde olup
klinik açıdan, hipotansiyon, huzursuzluk, salivasyon, kusma, idrar ya da
dışkı tutamama ve ateş olrak yansır.Bu belirtiler yüksek volümlü kristaolid
sıvı sağaltımları , glukokortikoid uygulamaları ile tedavi edilebilirse de,
şok, ürtiker ve ölüm ile de sonuçlanabilir. Gecikmeli reaksiyon oluşursa ,
hemolize bağlı biluribinemi gözlenir. Non-ımmunolojik reaksiyonlar ise
genelde bakteriyel kontaminasyonlarla ortaya çıkar ve ateşle kendini
gösterir. Antbiyotik ve ateş düşürücülerle tedavi edilir. Bazen kızarıklık,
kaşıntı gibi ürtikerle kendini belli eden reaksiyonlar da gözlenir.
Bunlar vericinin plazmasındaki IgE gibi biyoaktif aminlerle ilgilidir.
Allerjik reaksiyonlardır. Bu durumda antihistaminikler kullanılır. Kan
verirken alıcıda oluşabilecek durumlar;huzursuzluk, taşikardi, solunum
güçlüğü, siyanoz, gibi belirtiler kan verirken aşırı yüklenildiğini işaret
eder.
Her ne kadar, son yıllarda ticari kitler ile kan grup tayini mümkün olsa
da,pratik test kitlerinin kullanılmadığı durumlarda, tip belirlenmesi pratik bir işlem değildir. Hayvanlarda kan gruplarının
çeşitliliği karşılaştırmayı
zorlaştırır. Klinik uygulamalarda kan kaybı ile gelen vakalarda kristaloid
serumlar, eksilen kan volumunu tamamlamada emin ve güvenli tedavi
şeklidir.Ancak, gerektiği koşullarda alıcı ve verici açısından ön
görülen kontroller yapıldıktan sonra
kan aktarımı sağlanabilir.
Kan aktarımını gerektirecek sağlık
problemlerinden uzak,mutlu günler dileğiyle.
Dr. Gülay Kabasakal Ertürk
Veteriner Hekim & Homeopat
( Yayınlanan yazıların telif hakkı Dr.Gülay Ertürk'e aittir. Kaynak gösterilerek paylaşılabilir..) |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder